HOŞGELDİN RAMAZAN

TASAVVUF NEDİR?

Tasavvuf nedir?
Soru: Tasavvuf nedir, yeni mi çıktı?
Cevap: Tasavvuf, kalbi saf yapmak, kötülüklerden temizlemek demektir. İnsanın kalbini, Allahü teâlânın muhabbetine bağlamak, Resûlullahın söz, hareket ve ahlâkına uymak, yolundan gitmektir. Kalb ile yapılması ve sakınılması gerekli şeyleri ve kalbin, rûhun, kötülüklerden temizlenmesi yollarını öğreten ilme, tasavvuf ilmi denir. Îmânın yerleşmesini, fıkıh ilmi ile bildirilen ibâdetlerin severek, kolaylıkla yapılmasını ve Allahü teâlânın sevgisine kavuşmayı sağlar. Tasavvuf ilmine, Ahlâk ilmi de denir. Âlimler tasavvufu çeşitli şekillerde ta'rîf etmişlerdir. Ba'zıları şöyledir:
Tasavvuf, güzel ahlâktır. (İ. Kettânî)
Tasavvuf, kalbi temizlemektir. (Ebû Ali Rodbârî)
Tasavvuf, edebe riâyettir. ( Ebû Muhammed Cevîrî)
Tasavvuf, i'tirâzı bırakıp, emredilene peki demektir. (Ebû Sehl Sa'lûkî)
Tasavvuf, nefsin kötü isteklerini terk etmektir. (Ebû Hüseyn Nûrî)
Tasavvuf, faydasız işleri terk etmektir. (Ebû Saîd İbni Arabî)
Tasavvuf, vakti değerlendirmek ve vaktin kıymetini bilmektir. (İbni Osman Mekkî)
Tasavvuf, Allahü teâlânın ahlâkı ile ahlâklanmaktır. (Cüneyd-i Bağdâdî)
Tasavvuf, kimseye ezâ ve cefâ vermemek, herkese lütûf ve ihsânda bulunmak, hastalık ve musîbetleri herkese izhâr etmemek, düşmanlarını affetmek, insanlık mertebesinin en yüksek derecesine kavuşmayı usûl ittihaz etmektir. (Ahmed Şirbâhî)
Güzel ve çirkin huylar
Kalbin, kötü huylardan temizlenmesi için, Allah için olmayan herşeyin sevgisini kalbden çıkarmak gerekir. Bu yolda ilerlemek Peygamberlerin ahlâkındandır.
Kötü sıfatlar, câhillik, öfke, riyâ, kin, hased, kibir, ucup cimrilik, mal ve makam sevgisi, övülmeyi sevmek, ayıplamaktan korkmamak, sû-i zan, övünmek gibi şeylerdir.
Güzel huylar, ilim, tefekkür, rızâ, hayâ, tevâzu, merhamet, mürüvvet, cömertlik gibi güzel işlerdir.
Hak yolunda ilerlemekten maksat, kötü sıfatlardan kurtulmak ve güzel huylarla süslenmektir.
Tasavvuf, Yahudi veya Yunan filozoflarının uydurması değildir. Tasavvuf bilgilerinin hepsi Resulullahtan gelmektedir. Bunların isimleri sonradan konulmuştur. Resûlullahın, Peygamber olduğu bildirilmeden önce, kalble zikrettiği mu'teber eserlerde yazılıdır.
Zikir ve nefs muhasebesi, Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm zamanında da vardı. Hicrî 2. asır sonlarında, Ehl-i sünnetten, kalblerini gafletten koruyanların ve nefislerini Allaha itâ'ate kavuşturanların bu hâllerine Tasavvuf ve kendilerine Sofî ismi verildi. Kendine ilk defa sofî denilen zât, Ebû Hâşim Sofî'dir.
Tasavvuf, İslâm ahlâkı ile ahlâklanmak için lâzım olan bilgileri öğreten bir ilimdir. Tıp ilmi, beden sağlığına âit bilgileri öğrettiği gibi, tasavvuf da kalbin, rûhun, kötü huylardan kurtulmasını öğretir, kalb hastalıklarının alâmetleri olan kötü işlerden uzaklaştırır, Allah rızâsı için güzel iş ve ibâdet yapmayı sağlar. Zaten dinimiz, önce ilim öğrenmeyi, sonra buna uygun iş ve ibâdetin Allah rızâsı için yapılmasını emreder. Kısaca din, ilim, amel ve ihlâstan ibârettir.
Huzûra kavuşmak için
Dünya ve âhıret iyiliklerine, rahat ve huzûra kavuşmak için birinci olarak doğru bir îmân sâhibi olmak gerekir. Doğru bir îmâna kavuşmak için, Ehl-i sünnet i'tikâdını öğrenmek ve inanmak gerekir.
İkincisi, insanların saâdeti için lâzım olan şey, dinin emîr ve yasaklarını öğrenmektir. Dînimizde bildirilen helâlı, harâmı ve diğer husûsları öğrenmek ve buna uygun hareket etmektir.
Üçüncüsü, kalbin kötülüklerden temizlenmesi ve nefsin terbiye edilmesidir. Nefs hep kötülük yapmak ister. Onun bu isteklerinden kurtulmak ve Allah sevgisini kalbe yerleştirmek için, tasavvuf âlimlerinin eserlerini okuyup amel etmek lâzımdır.
Bir kimse doğru îmâna kavuşur, dinin emîrlerini seve seve yerine getirirse enbiyâya, evliyâya ve melâikeye benzer ve onlara yaklaşır. Aynı cinsten olan şeyler, birbirini çektiği gibi onlar tarafından yanlarına çekilir. Çok büyük bir mıknatısın bir iğneyi çekmesi gibi onu yüksekliklere çekip Cennete kavuşmasına sebep olurlar.
Ma'nen yükselmek dünya ve âhıret saâdetine kavuşmak bir uçağın uçmasına benzetilirse, îmân ile ibâdet, bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de, bunun enerji maddesi, ya'nî benzinidir. Tasavvufun iki gâyesi vardır: Birincisi, îmânın yerleşmesi ve şüphe getiren tesirlerle sarsılmaması içindir. Âkıl ile, delil ve ispat ile kuvvetlendirilen îmân böyle sağlam olmaz. Allahü teâlâ buyurdu ki:
(Kalblere îmanın yerleşmesi ancak ve yalnız zikir ile olur.) [Ra'd 28]
Zikir, her işte, her harekette Allahü teâlâyı hatırlamak, O'nun rızasına uygun iş yapmak demektir.
İkinci gâyesi, ibâdetlerde kolaylık, lezzet hâsıl olması için, nefisten doğan sıkıntıların giderilmesidir. İbâdetleri kolaylıkla, seve seve yapmak ve günâh olan işlerden de nefret edip uzaklaşmak, ancak tasavvuf ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür.
İmâm-ı Mâlik hazretleri buyurdu ki:
(Fıkhı öğrenmeden tasavvuf ile uğraşan dinden çıkar, zındık olur. Fıkhı öğrenip tasavvuftan haberi olmayan bid'at sahibi, sapık olur. Her ikisini edinen hakikate kavuşur.) [Merec-ül bahreyn]

HACI BAYRAM VELİDEN NASİHATLER:

"İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız."
"Hiddet ve kin, hakîkatleri gören gözleri kör eder. Öfke, iyi düşünmeyi daraltır, yanıltır."
"Allah'a isyân yolunda, hiçbir kimseye yardım etmeyiniz."
"Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız. Onları sevindiriniz ki, Peygamber efendimizin emrini yerine getirmiş olasınız."
"Çarşıda ve câmi avlusunda bir şey yemeyiniz. Yol ortasında durmayınız. Ticâret erbâbının dükkânlarında uzun müddet oturmayınız."
"Hiçbir günâhı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur."
"Helâlinden kazanıp, ondan fakırlere cömertçe veriniz."
"Ölümü çok hatırlayınız. Ölüm gelmeden hesâbınızı yapınız. Tövbe ediniz ki, affa kavuşasınız."
"Dünyâ gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyâret ediniz."
"Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşâ etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emânettir. Emânete hiyânet ise, çirkin bir harekettir."
"Âlim ve velîlerin kabirlerini ziyâret ediniz. Zîrâ o büyükler, kendilerini ziyâret edenlere şefâat ederler."

KARYAĞDI HATUN

Ankarada Şimdiki opera meydanı adıyla anılan meydandaki Karyağdı Hatun türbesinde yatmakta olan kişi onbeşinci yüzyılın ortalarında yaşamış olan Karyağdı Hatun Adıyla anılan kişidir. Türbede birde kitabe var, Ah! vaveylâ ki cellâd felek Hâke saldı bu güli nazikteri Cennetinden kabrine revzenler aç Rahmin ile bula daim ruşeni Erdi hâtiften de anın tarihi Cilvegâhı ola cennet gülşeni Hikâye şöyle; Ankara'nın en güzel kızlarından biri al duvak takınıp gelin olmuş.Vardığı genç yağız yakışıklı bir Ankara efesi, kadir-kıymet bilir bir kişiymiş. Birbirlerini pek sevmişler, pek anlaşmışlar. gel zemen git zaman aradan vakitler geçmiş , gelin kızın al duvağı solmadan kaynata, kaynana başlamışlar tazenin yüzüne bakmaya... Bir torun istiyorlar, gelin gibi elâ gözlü, oğul gibi çatık kaşlı, koçyiğit, nurtopu bir torun!. Günün birinde evin yaşlıları gelin kızın betine benzine bakmışlar da işi anlayıvermişler; Allah izni, pirler himmeti ile gelin hanım hamileymiş meğer! Eh! aş ermek kadın töresinde haktır, helaldir, ayıplayanın başına tez gelir. Bizim gelinde aş eriyor diye kimse ayıplamaz. ayıplamaz ama yavrucak öyle bir şeye aş erer ki bulup buluşturmak müşkülün müşkülü. Çünkü taze gelin, ağustos ayında kar ister. Herkes yayla güneşinde buram buram terlerken o, ortalığa yağan lapa lapa kar rüyaları görür.. Gecenin ortasında içini bir ateş basar dudakları suya hasret kalan bozkır toprağı gibi şahrem şahrem yarılır. Kızcağız kâh ağlar sızıldanır, kâh utanır, susar. Ama onunla birlikte kocasıda yanar. yakılır., döner dönenir. Elinden gelen olsa esirgemeyecek, dağları devirecek. Kar bu; yola bele dayanmaz ki... Gidip uzaklardan getire. O zaman Şimdiki gibi kolaylıklarda yok , ne buz dolapları, nede insanı bir iklimden diğerine götürecek uçaklar. Kadıncağız, gündüz hayalinde kar helvaları yiye; gece düşünde kardan adamlarla güreşe boğuşa bebeğini büyüte dursun, artık bir an gelmiş dayanamaz olmuş. Herkesin mışıl mışıl uykuya vardığı bir sıra bahçeye çıkıp hem ağlamış hem istemiş: "Allahım" demiş; Her şey senin elinde! Sen, ol deyince gökyüzünden karda yağar, nur da yağar! Ver Allahım! lâpa lâpa kar ver, avuç avuç kar yiyeyim, içimin şu bitmez yangını sönsün.Allahım! Allahım! Kar ver Allahım! Bu an hacet kapılarının açık olduğu mutlu bir anmıydı? Yoksa gelinin yanık sesi hacet kapılarını ardına mı dayadı, kim bilir?!. Bazı işler Allah ile kul arasında sırdır, ne olmuşsa olmuş işte, lâpa lâpa kar yağmaya başlamış. Tam gelinin rüyasında gördüğü gibi! Yerler bembeyaz olmuş "Kar geliyor, nur geliyor" diye sevinçden iki gözü iki çeşme sel sel ağlayan hatun, avuçlarını açar ığıl ığıl inen karları şahrem şahrem dudaklarına götürürmüş. Kar yağmış, gelin yemiş, ta... gün ağarıncaya kadar. Ertesi sabah Ankara'yı bembeyaz karlar içinde görenler büyük bir şaşkınlığa uğramışlar ama , Allah'a sözünü geçiren gelinin hikâyesi de çabucak ortalığa yayılıvermiş. Hikâyesi diyoruz çünkü gelinimiz hastadır. Yediği kar ona dokunmuş, yatağa düşmüştür. Kaynanası, kenarı pullu duvağı torununun beşiğine örtmeyi arzuluyordu ama gelinin tabutuna örtmek nasipmiş. Türbedar nine - Türbenin üstüne her gece , cümlenin derin uykulara vardığı saatlerde bir şey yağar; karmı yağar , nurmu yağar bilmem artık, yere düşmeden kaybolur gider diye ekler

ALLAH DOSTU



KEPENEKZADE HACI OSMAN NURİ EFENDİ HAZRETLERİ
1319 Rumi 1903 Miladi senesinde Denizli'de dünyaya teşrif etmiş olup babası Denizli eşrafından Kepenekoğullarından Mehmet Efendi annesi ise özkardeş kızı Ayşe hanımdır. İbtidai Rüştiye ve İdadi (ilk, orta,lise) mekteplerini başarı ile bitirmiştir. Bundan sonra baba mesleği olan debağatla iştigal etmiş askerliğine kadar babasının yanında çalışırken bir taraftanda dini bilgisini geliştirmiştir. Askerlik dönüşü ticaretle meşgul olmuş bu arada Denizli'nin tanınmış ailelerinden Nazire Hanimefendi ile evlenmiştir. Bu evlilikten iki kerimeleri hayatta olup nesli paklerinin bunlardan devam ettiğini görüyoruz.
Ticaretle iştiğalin yanısıra bir yandan da Musa Mahallesi amii Şerifinde fahri İmam-Hatiplik görevini yaparken asaleten aynı camiye tayini yapılmış 23 sene de kadrolu olarak devam etmiştir. geçen zaman içerisinde bu hizmetleri ifa ederken de boş durmamış zamanın kıymetli hocalarından tasavvufa ait bilgiler elde etmisse de doyurucu olmamış, tasavvuf ilimden ziyade hal olduğu için bir hal ehli bulasıya kadar aramış ve sonra da aradığını bulmuştur.
Şems-i Tebrizi'yi Tebriz'den Konya'ya gönderen güzel Mevla Van Erdiş'den evladı Rasülden olan Seyyid Muhammed Hacı Hafid Efendi hazretlerini Denizli'ye göndermiş ve böylece aşık maşukuna kavuşup muratlarına ermişlerdir.Nitekim aşağıda ki dörtlükte belirtildiği gibi;
BÜYÜKLERLE DOLU KALBİN
HEP HAKKADIR SENİN SEVGİN
TA ERDİŞ'TEN HAFİD PİRİN
ARADIĞIMI BULDUM DİYOR.
Ve böylece uzun yıllar hazreti Muhammed Hafid Arvasi Hazretlerine hizmet ediyor. Her işte onun yardımcısı oluyor. Muhterem Hacı Muhammed Hafid Efendi Hazretleri ahirete irtihal etmeden irşada görevlendirip her türlü yetki ve tasarruflarını ona tevdi ediyor. Haseb ve nesep bakımından da güzel Peygamberin (S.A.V) nesli pak-i olan Mürşidi ile karabet kurupakrabalık şerefine nail olmuştur.
Muhterem Hacı Osman Nuri Hazretleri fasılasız olarak ömrünün sonuna kadar dükkanında ve evinde sohbetlere devamlı gece gündüz demeden, usanmadan, yorulmadan halkı Hakk yola irşad etmiş olup on binlerce talibi hakka ittiba ettirmiştir. Bu güzel hizmetleri yaparken en büyük destek ve yardımı, Muhtereme zevceleri saliha insan Hacı Nazire Hanımefendiden görmüştür. Muhtereme zevcelerinin 15 Temmuz 1980 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşması ve yaşının epeyce ilerlemesine rağmen H. Osman Nuri Hazretleri Hakk hizmetinden bir nefes bile geri kalmamıştır.
Bu arada istirahat için Bursa'ya gitmiş Bursa'da 1981 yılı Temmuz ayının sekizinci Çarşamba Hicri 1401 Ramazanı Şerifin altıncı günü İmsaktan sonra oruçlu olarak hakkın rahmetine kavuşmuştur. Allah garik-i Rahmet eylesin ve şefaatlarına cümlemizi nail eylesin.
Bursa'dan Denizli'ye mübarek naaşı getirilmiş Perşembe günü hane-i saadetlerinde anılarak on binlerce sevenlerin omuzunda ulu Camii ye getirilip orada öğle namazını müteakip cenaze namazı kılındıktan sonra ebedi istirahatgahı olan asri mezarlıkta ki türbesine tevdi edilmiştir.Türbesi devamlı olarak her gün ziyaret edilmektedir. Kaber taşında ise şöyle ibretamiz bir mısra yazılıdır;
İBRET ALSA İNSAN CİHANDA GÜLMEZ
MEVLA ÖYLE BUYURUR VELİLER ÖLMEZ
TALİPLERİ İRŞAD EDEREK ÇOK VERDİ EMEK
MÜRŞİTLERİN KAMİLİ HACI OSMAN KEPENEK
OKU RUHUNA BİR FATİHA ÜÇ İHLAS
BUYDU KULLAR İÇİNDE HAS VE HAVAS...